Son Gelişmeler Işığında Covid-19

Bir bilim insanı ve ekonomist olarak pandemi sürecini hem ülkemizde hem de Dünyada yakından takip etmekteyim. Zira salgın sürecinin psikolojik, sosyolojik ve ekonomik pek çok sonucu var. Salgının seyrini görebilmek için pandemiyle ilgili istatistiklerin yayınlandığı resmi internet sitesi olan Worldometer’a bakmak istiyorum. Sağlık alanında uzman olmadığım için salgının seyri hakkında bakabileceğim yegâne kaynak Worldometer’daki rakamlar.

Bildiğiniz gibi, salgınla ilgili istatistikleri Worldometer’dan alıyoruz. Bu sitede Dünya geneline ilişkin istatistikler olduğu gibi ülke bazlı istatistikler de bulunuyor (Worldometer, 2020). Dünya genelindeki istatistiklere baktığımızda, 13 Ağustos itibarıyla Dünya’da toplam 20.832.243 vaka bulunduğunu, bu vakaların 13.726.454’ünün iyileştiğini 747.682’sinin öldüğünü ve 6.358.107’sinin de halen aktif olarak hastalığı geçirdiğini görmekteyiz (Worldometer, 2020). Peki salgının başladığı günden bugüne vaka sayıları, iyileşme ve ölüm oranları nasıl bir seyir izledi? Worldometer’da Covid-19’a ilişkin rakamlar 22 Ocaktan bu yana yayınlanıyor (Worldometer, 2020). 22 Ocak verisine baktığımızda, Dünya genelinde 580 vakanın bulunduğunu ve 17 kişinin de öldüğünü görmekteyiz (Worldometer, 2020). Bu tarihten itibaren beklenildiği gibi gerek vaka sayıları gerekse ölüm oranları kümülatif olarak sürekli artıyor (Worldometer, 2020). Worldometer aktif vakalarla ilgili olarak hastalığı hafif olarak geçirenler ve hastalığı ağır olarak geçirenler şeklinde iki alt istatistik sunuyor (Worldometer, 2020). Ancak bu istatistikler 22 Ocaktan bu yana günlük olarak sunuluyor ve bu iki alt istatistiğin geçmiş verilerine ulaşılamıyor (Worldometer, 2020). 13 Ağustos itibarıyla 6.358.107 vakanın 6.293.545’i hastalığı hafif geçirirken 64.562’si hastalığı ağır olarak geçiriyor (Worldometer, 2020). Yani oransal olarak bakıldığında, aktif vakaların %99’u hastalığı hafif geçirirken, %1’lik kısmı hastalığı ağır geçiriyor (Worldometer, 2020). Bir de kapanmış olan vaka sayılarına ilişkin istatistiklere bakalım. Worldometer kapanmış vaka sayılarıyla ilgili de iki alt istatistik sunuyor: Bunlardan biri iyileşenler, diğeri ise; ölenler (Worldometer, 2020). Aktif vakalardan farklı olarak 02 Şubattan bugüne, gün be gün iyileşenlerin ve ölenlerin istatistiklerine ulaşabiliyorsunuz (Worldometer, 2020). İyileşme ve ölüm oranlarına bakıldığında ise; 02 Şubatta iyileşme oranının %58,20 olduğunu, ölüm oranının ise; %41,80 olduğunu görmekteyiz (Worldometer, 2020). İyileşme oranının 09 Mart’a kadar yükseldiğini ve %94,09’a ulaştığını, ölüm oranının ise; 07 Mart’a kadar düştüğünü ve bu tarihte %5,64 olduğunu görmekteyiz (Worldometer, 2020). Daha sonra 07 Nisan’a kadar iyileşme oranı %77,74’e kadar düşerken, ölüm oranı da %22,26’ya yükseliyor (Worldometer, 2020). Bu tarihten itibaren, iyileşme oranı sürekli artarken ölüm oranları sürekli düşüş kaydediyor (Worldometer, 2020). Nitekim 12 Ağustos itibarıyla iyileşme oranı %94,83 ve ölüm oranı da %5,17 (Worldometer, 2020). Hiç şüphesiz bu gelişmelerde alınan önlemlerin, maske ve sosyal mesafe uygulamalarının önemli bir etkisi olduğu söylenebilir. Ancak medyada her gün çıkan haberlerde, özellikle katı kısıtlayıcı önlemlerin gevşetilmesiyle birlikte, vaka sayılarının rekor kırdığı belirtiliyor. Dolayısıyla vaka sayıları rekor kırarken, iyileşme oranlarının sürekli artması ve ölüm oranlarının sürekli düşmesi acaba olumlu bir gelişme değil midir diye düşünmeden edemiyorum. Bu noktada yazdıklarımın yanlış anlaşılmaması gerektiğini ve bu salgın konusunda sağlık uzmanları tarafından söylenenleri dinlemek ve kurallara harfiyen uymak zorunda olduğumuzu belirtmek isterim. Zira, bizlerin bu salgının ciddiyeti konusunda değerlendirme yapacak uzmanlığımız yok. Dolayısıyla, sağlık uzmanlarına inanmak ve onların uyarılarını dikkate almak zorundayız. Benim burada yapmaya çalıştığım sadece salgının seyri konusundaki istatistikleri ortaya koymak.

Peki bir salgın nasıl biter? Bugüne kadar yaşadığımız deneyimleri incelediğimizde, katı kısıtlayıcı önlemler uygulandığında vaka sayılarının düştüğünü ancak bu kısıtlamalar gevşetilmeye başladığı andan itibaren vaka sayılarının tekrar artmaya başladığını görüyoruz. Toplumlar üzerinde kısıtlayıcı önlemlerin uzun vadede uygulanamayacağı açık bir gerçek. Bu durumda yalnız kısıtlayıcı önlemlerle bu pandemiyi bitiremeyeceğimiz açık hale geliyor. Uzmanlar bir pandeminin üç yolla bitirilebileceğini ifade ediyorlar (Ceyhan, Mehmet, Yeşim Sert Karaaslan Röportajı, 23.03.2020): Bunlardan birincisi, insanların önemli bir kısmının virüse karşı bağışık hale gelmesi, ikincisi, aşı ile insanların bağışık hale getirilmesi ve üçüncüsü de virüsün mutasyona uğrayarak insandan insana bulaşma özelliğini kaybetmesi. İstatistiklere göre virüsten ölüm oranının halen %5 düzeyinde olması, virüsün milyonlarca insana bulaşması ve bu şekilde insanların doğal bağışıklık kazanmasını tercih etmenin mümkün olmadığını gösteriyor. Bu durumda iki seçenek kalıyor. Virüs ya mutasyona uğrayacak ya da insanlar virüse karşı aşılanacak. Dolayısıyla yetkililerin artık, bu iki seçenek üzerinde yoğunlaşması gerektiğine inanıyorum. Bu doğrultuda virüsün mutasyona uğrayıp uğramadığına ilişkin çalışmaların hızla tamamlanması ve şayet geliştirilmiş ve güvenliği onaylanmış bir aşı varsa bu aşının ivedilikle temin edilerek gerekli aşılamanın yapılması gerekiyor.

Pandemi sürecinin toplum üzerinde yarattığı psikolojik, sosyolojik ve ekonomik maliyetler daha fazla artmadan bu sorunun bir an önce çözüme kavuşturulması dileğiyle…

Kaynak

Ceyhan, Mehmet. “Pandemi Üç Yolla Bitebilir”, Yeşim Sert Karaaslan Röportajı, https://www.aa.com.tr/tr/koronavirus/pandemi-uc-yolla-bitebilir/1775570, 23.03.2020.

Worldometer. Covid-19 Coronavirus Pandemic, https://www.worldometers.info/coronavirus/, 13.08.2020.

Posted in Uncategorized | Leave a comment

Covid-19 Salgını Sonrası Ne Değişecek?

Covid-19… Aralık 2019 başında Çin’de bir salgın çıkacağını, bu salgının tüm Dünyayı etkileyeceğini, milyonlarca kişinin hastalanmasına, yüz binlerce kişinin de ölümüne yol açacağını söylesek sanırım “hayal gücün ne kadar geniş, olur mu hiç öyle şey” şeklinde bir yanıt alırdık. Aslında 2020 yılı da tıpkı diğer yıllar gibi pek çoğumuz için, yeni ümitler, yeni hayaller ve geleceğe yönelik güzel planlarla başlamıştı. Çok değil şubat ayının başında dahi, Çin’de çıkan salgının Çin ekonomisi üzerinde büyük tahribata yol açacağı ve bu salgından diğer gelişmekte olan ülkelerin ekonomik açıdan yarar sağlayacağı söyleniyordu. Ancak Şubat’ın ortalarından itibaren salgının tüm Dünya’ya yayılmakta olduğu haberlerini duymaya başladık ve mart ayının ortasından itibaren de ülkemizde covid-19 vakalarının ortaya çıkmaya başladığını gördük. Alınan kararlarla birlikte, eğitim-öğretim başta olmak üzere hizmet sektörü ve özellikle bu sektörde müşterilerle yakın iletişimin olduğu alt sektörlerin faaliyetleri geçici bir süreliğine durduruldu. Bu süreçte bir taraftan sağlık uzmanları salgının kontrol altına alınabilmesi için kamuoyunu bilgilendirmeye çalışırken, diğer taraftan da covid-19 salgını mevcut ekonomik yapıyı değiştirecek mi? Artık evden mi çalışacağız? Alışverişlerimizi internet üzerinden mi yapacağız? Kâğıt paralar yerine sanal paralar mı geliyor? gibi pek çok sorunun konunun uzmanları tarafından tartışılmaya başlandığını gördük.

Covid-19 salgını çalışma düzenimizi, eğitim-öğretimi, alışverişlerimizi etkileyecek mi? Acaba geri dönülemez bir biçimde artık birçok şeyi internet üzerinde mi yapacağız? Hiç şüphesiz covid-19 ile birlikte birçoğumuz internet üzerinden alışveriş yaptık. Temassız ödeme sistemlerini daha yoğun olarak kullanmaya başladık. Bununla birlikte, hatırlatmak isterim ki salgın öncesinde de internet, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline çoktan gelmişti. Covid-19 salgını ortaya çıkmadan evvelde birkaç dakikalık internet kesintisine dahi isyan ediyor, akıllı telefonlarımızı elimizden düşürmüyorduk. Hiç şüphesiz salgın olsa da olmasa da internet teknolojisinin hayatımızdaki yeri önümüzdeki dönemde giderek artacak. Evet, internet teknolojisinin sağladığı faydalardan giderek daha fazla yararlanacağız ve teknolojinin daha yoğun kullanımı ile birlikte, geçmişte olduğu gibi gelecekte de birtakım meslekler ortadan kalkarken, yeni meslekler ortaya çıkacak. Ancak bunun asıl nedeninin covid-19 salgını olmayacağını düşünüyorum. Ekonomi biliminde geçici ve kalıcı şoklardan bahsederiz. Geçici şoklar, etkisi bir süre devam ettikten sonra etkisini kaybeden, kalıcı şoklar ise; ekonomik değişkenler üzerinde sürekli nitelikte etki yaratan şoklardır. Covid-19 salgını belli bir süre hayatımızı etkiledi ve bir süre daha etkilemeye devam edecek. Ancak bu salgının ekonomik etkileri; aşısının bulunması, etkili bir tedavi yönteminin geliştirilmesi ya da virüsün mutasyona uğrayarak insanlar üzerindeki öldürücü etkisini kaybetmesi durumunda, giderek azalacak ve bir süre sonra da ortadan kalkacak. Bu ne zaman gerçekleşir bilemiyorum ama salgının ekonomi üzerinde yarattığı negatif etkilere baktığımda dileğim bunun bir an önce gerçekleşmesi. Dolayısıyla kişisel kanaatim, covid-19 salgınının ekonomide teknoloji kullanım hızını arttırma yönünde bir etki yaratmakla birlikte, mevcut hayatımızı kökünden değiştirmeyeceği yönünde. Bu noktada teknoloji kullanımın hayatımız üzerindeki etkilerine de kısaca değinmek istiyorum. Teknoloji kullanımını verimliliği arttırması ve insan hayatını kolaylaştırması nedeniyle sonuna kadar desteklemekteyim. Bununla birlikte, salgın sürecinde de hepimizin tecrübe ettiği gibi üzerinde durulması gereken önemli bir nokta, internetin henüz insanın beş duyusundan sadece ikisini yani görme ve duymayı kapsamakla birlikte, diğer duyularını yani koklama, dokunma ve tat almayı kapsamaması. Özellikle son yıllarda gelişen sanal gerçeklik teknolojisiyle birlikte belki yakın gelecekte koklama, tat alma ve dokunma da dijital olarak mümkün hale gelebilecek ama bunun ne zaman gerçekleşeceği henüz tam olarak belli değil gibi görünüyor. Evet şu an interneti kullanarak alışveriş yapabiliyoruz. Ama örneğin bir parfüm satın almak istediğimizde ancak önceden kokusunu bildiğimiz bir parfümü sipariş edebiliyoruz. Önceden deneyimlemediğimiz bir parfümü alıp bu parfümü beğenmemiz ise, tamamen şansımıza bağlı. Benzer şekilde internetten giyim alışverişi de yapabiliyoruz. Fakat, burada da aldığımız giysinin üzerimize olmaması olasılığıyla karşılaşıyoruz. Çünkü bir markanın örneğin 36 bedeniyle diğer bir markanın 36 bedeni çok farklı olabiliyor. Aynı marka için de bile farklı model ve kalıptaki giysilerin zaman zaman farklı bedenlerini almak zorunda kalıyoruz. Tüm bunların yanısıra, bir mağazaya gidip alışveriş yapmak, oradaki elbiseleri denemek zaman zaman hepimizin psikolojisine iyi geliyor. Alışverişin yanısıra, sosyalleşmek ve arkadaşlarımızla sohbet etmek konusunda da benzer hisler devreye giriyor. Evet internet üzerinden sesli ve görüntülü haberleşebiliyoruz ama bu haberleşme bize gerçek hayatta bir araya gelip bir kafede beraber çay, kahve içmenin sağladığı mutluluğu sağlıyor mu, tartışılır.

Sonuç olarak, internet teknolojisinin pek çok işimizi kolaylaştırdığı ve önümüzdeki dönemde de hayatımızın giderek artan bir şekilde dijitalleşeceği yadsınamaz bir gerçek. Bununla birlikte, insan sosyal ve reel bir varlık. Görme ve işitmenin yanısıra, hepimizin koklamaya, dokunmaya ve tat almaya, gerçek hayatta bir araya gelmeye ihtiyacımız var. Dolayısıyla, önümüzde dijitalleşmenin giderek arttığı, bununla birlikte sanal ortamda değil yalnız gerçek hayatta yaptığımızda mutlu olduğumuz faaliyetlerin de bulunduğu bir gelecek bizleri bekliyor…

Sağlıklı günler dileklerimle…

Doç. Dr. Çiğdem Börke TUNALI

Posted in Uncategorized | Leave a comment

Yatırım Araçları

Altın mı, döviz mi, gayrimenkul mü? Biz ekonomi alanında çalışan bilim insanlarının en sık karşılaştığı ve pekte hoşlanmadığı bir sorudur bu aslında. Ama bir taraftan da hayatın bir gerçeği. İktisat biliminin temeli, sonsuz olan insan ihtiyaçlarının kıt kaynaklarla karşılanması ise ve herkesin bu Dünyada kısıtlı bir yaşam süresi olduğu hesaba katılırsa, insanların kısa sürede çok para kazanma isteği son derece rasyonel ve bir o kadarda anlaşılabilir bir istektir. Peki bu sorunun yanıtı nedir? Uzun vadede hangi yatırım aracı bize en yüksek getiriyi sağlar? Öncelikle yapacağım analiz geçmiş verilere dayalı olarak yapılacağından gelecekte de kesinlikle geçerli olacaktır demenin mümkün olmadığını belirtmek isterim. Ama iktisat biliminde de genel olarak geçmiş verilerden yararlanılarak geleceğe yönelik tahminler yapılmaktadır. Hiç şüphesiz gelecekte ortaya çıkması muhtemel sosyal, siyasal ve ekonomik koşullar yapılacak tahminleri önemli ölçüde değiştirebilir. Çünkü iktisadi değişkenler pek çok faktörden etkilenmektedir. Ancak yine de geçmiş verilerden yararlanılarak yapılan tahminler, bir ölçüde de olsa bize gelecek hakkında fikir verebilir.

Bir bilim insanı olmam nedeniyle sakın karmaşık modelleme tekniklerini kullanarak tahmin yapacağımı düşünmeyin. Bu yazımda basit ama işe yarar bir yöntem kullanarak geleceğe yönelik bir çıkarsama yapmaya çalışacağım. Ele aldığımız yatırım araçlarını karşılaştırabilmek için, bu araçların Mayıs 2016’daki ortalama değerleri ile Mayıs 2020’deki ortalama değerlerini dikkate alacağım. Söz konusu tarihleri seçmemin nedeni, gayrimenkul fiyatına ilişkin olarak kullanacağım rakamları www.sahibinden.com sitesi tarafından hazırlanan emlak360’tan (Burada yer alan emlak endeksi verileri www.sahibinden.com ve ODTÜ Uygulamalı Matematik Enstitüsü işbirliği ile oluşturulan istatistiksel modele dayalı tahmini değerlerdir.) (www.sahibinden.com, 2020) elde etmiş olmam. Emlak360’ta konut fiyatlarına ilişkin en eski veri Mayıs 2016’ya ait olduğundan, başlangıç verilerimi bu tarih için almaktayım. Tabi ki yapacağım bu hesaplamayı daha uzun bir dönemi ele alarak ta yapabilirsiniz. Öncelikle gayrimenkul için İstanbul, Bakırköy, Kartaltepe Mahallesindeki sıfır bir ev fiyatını ele alalım. Sahibinden.com sitesi tarafından hazırlanan emlak360’ta yer alan rakamlara göre, Mayıs 2016’da İstanbul, Bakırköy, Kartaltepe Mahallesindeki sıfır bir evin metrekare fiyatı 7.115 Türk Lirası (www.sahibinden.com, 2020). Yani Mayıs 2016’da bu semtte yer alan 90 metrekarelik sıfır bir evin fiyatı 640.350 Türk Lirası oluyor. Mayıs 2020’ye geldiğimizde almış olduğumuz ev 4 yaşında olmuş olacak. Emlak360’ta Mayıs 2020’de İstanbul, Bakırköy, Kartaltepe Mahallesinde 1-4 yaş aralığındaki evlerin metrekare fiyatlarının 9.460 Türk Lirası olduğunu görmekteyiz (www.sahibinden.com, 2020). Bu durumda Mayıs 2016’da almış olduğumuz evin Mayıs 2020’deki fiyatının 851.400 Türk Lirasına çıktığını tespit ediyoruz. Peki Mayıs 2016’da 640.350 Türk Lirası’na ne kadar altın ve Dolar alabilirdik? Bunun için de Mayıs 2016’daki Dolar kuruna ve Cumhuriyet altını fiyatına bakalım. Söz konusu fiyatları Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Elektronik Veri Dağıtım Sisteminden (EVDS) (TCMB, 2020) elde ediyoruz. Mayıs 2016’da Dolar Döviz satış kuru 2,93 Türk Lirası ve bir Cumhuriyet altını satış fiyatı 790,75 Türk Lirası. Şimdi Mayıs 2016’da 640.350 Türk Liramızla eğer ev almayıp Dolar ve Cumhuriyet altını alsaydık ne kadar Dolar ve kaç tane Cumhuriyet altını alacağımıza bakalım. 640.350/2,93 = 218.549,48 Dolar ve 640.350/790,75= 809,80 adet yani yaklaşık 810 adet Cumhuriyet altını. Şimdi Mayıs 2020’ye kadar elimizdeki Dolar ya da altını hiç bozdurmadığımızı ve Mayıs 2020’de Dolarımızı ve altınımızı Türk Lirasına çevirmeye karar verdiğimizi düşünelim. Acaba Mayıs 2020’de 218.549 Dolar ve 810 adet Cumhuriyet altını kaç Türk Lirası eder? Bunun için yine Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Elektronik Veri Dağıtım Sisteminden (EVDS) (TCMB, 2020) elde ettiğimiz Mayıs 2020’deki Dolar ve Cumhuriyet altını fiyatlarına bakalım. Mayıs 2020’de Dolar kuru 6,96 Türk Lirası. Bu durumda 218.549 Dolar 218.549 x 6,96 = 1.521.101,04 Türk Lirası. Mayıs 2020’de bir adet Cumhuriyet altını 2.647 Türk Lirası. Bu durumda 810 adet Cumhuriyet altını 810 x 2.647 = 2.144.070 Türk Lirası. Görüldüğü gibi Mayıs 2016’da sahip olduğunuz 640.350 Türk Lirasıyla İstanbul, Bakırköy, Kartaltepe Mahallesinde sıfır bir ev aldığınızda bu evin fiyatı Mayıs 2020’de 851.400 Türk Lirasına çıkarken, aynı parayla Dolar almanız durumunda Mayıs 2020’de 1.521.101 Türk Lirası, Cumhuriyet altını almanız durumunda ise; 2.144.070 Türk Lirası elde ediyorsunuz. Bu basit hesaplamadan sanırım biz bilim insanlarının çokta hoşlanmadığı “neye yatırım yapalım hocam?” sorusunun yanıtı açık hale geliyor ve açık ara farkla altın en karlı yatırım aracı olarak karşımıza çıkıyor. Tabii ki iktisadi değişkenleri pek çok faktörün etkilediğini, geçmişe dönük olarak yapmış olduğum bu analizin gelecekte ortaya çıkabilecek gelişmeler sonucunda gerçekleşmeme olasılığının her zaman bulunduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.

Son olarak bana sorarsanız en iyi yatırımın her zaman beşerî sermayeye yapılan yatırım olduğunu da hatırlatayım…

Keyifli günler dileğiyle…

Önemli Not: Bu yazımda yapmış olduğum açıklamalar, geçmiş dönem verilerine dayalı ve yalnız bilgi amaçlı bir değerlendirme olup, gelecekte bu değerlendirmelerin gerçekleşmemesi ve farklı sonuçlarla karşılaşılması durumunda burada yapılan değerlendirmelere göre alım-satım dahil herhangi bir işlem yapılması halinde okuyucuların ve 3. Kişilerin uğrayabileceği zararlardan şahsımın herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır.

Doç. Dr. Çiğdem Börke TUNALI

Kaynaklar: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) (2020). “Kurlar-Döviz Kurları ve Altın Fiyatları-Serbest Piyasa, Elektronik Veri Dağıtım Sistemi, https://evds2.tcmb.gov.tr/index.php?/evds/serieMarket/collapse_25/5849/DataGroup/turkish/bie_mkaltytl/, 18.06.2020.

www.sahibinden.com (2020). Emlak360 Emlak Endeksi, https://www.sahibinden.com/emlak360/emlak-endeksi/konut/satilik/istanbul/416/22419, 18.06.2020.

Posted in Uncategorized | Leave a comment

Maske Savaşları

Maske… Üç ay öncesine kadar yalnız hastanelerde herhangi bir operasyon sırasında doktor ve hemşireler tarafından kullanılan maske, COVID-19 salgını ile birlikte hepimizin vazgeçilmezi haline geldi. Başlangıçta belli şehirlerde maskesiz sokağa çıkmak yasaklanmışken, 18 Haziran’dan itibaren bu yasak İstanbul, Ankara ve Bursa şehirlerine de getirildi. Bir Sosyal Bilimci olarak sokağa çıktığım zamanlarda İstanbul’da halkın maske kullanımını COVID-19 salgınının çıktığı günden bugüne gözlemleme fırsatı buldum. Yaptığım gözlemlerde öncelikle halkın maskeyi dört farklı şekilde kullandığını tespit ettim. Bu kullanım şekillerini; maskenin ağız ve burnu tamamen kapatacak şekilde takılması, maskenin burun altı yani burun dışarıda kalacak şekilde kullanılması, maskenin ağız altı yani ağız ve burun açıkta ancak çeneyi kapatacak şekilde takılması ve son olarak maskenin çene altında yani ağız, burun ve çene açıkta kalacak şekilde kullanılması şeklinde özetleyebiliriz. Ben tıp alanında uzman değilim ancak maskenin koruyucu olabilmesi için burun ve ağzı tamamen kapatacak şekilde takılması gerektiği pek çok sağlıkçı tarafından dile getirildi. Bununla birlikte, yaptığım gözlemlerde halkın çok az bir kısmının maskeyi kullanılması gerektiği gibi taktığını gördüm. Hiç şüphesiz maskenin özellikle sıcak yaz aylarında doğru bir biçimde kullanılması oldukça güçleşiyor. Özellikle toplu taşıma araçlarında yine salgın nedeniyle klimaların kullanılmıyor olması, bu araçlarda sıcak yaz koşullarında maske kullanımını oldukça güç hale getiriyor. Tüm bunların yanı sıra, 11 Marttan bugüne yaşadığımız bu süreçte; sokağa çıkma kısıtlamaları, maske kullanımı, dezenfektan, el hijyeni vb. gibi pek çok hususta halkın ciddi bir bıkkınlık ve yorgunluk hissetmeye başladığını gözlemlemekteyim. Hiç şüphesiz, insan sağlığı Dünya’daki en değerli şey ve insan sağlığını korumak için alınması gereken tüm önlemler alınmalı. Ancak yaşanan bu süreçte insanların duyduğu tedirginlik, kaygı ve bıkkınlık bir süre sonra insanların söz konusu önlemlere uyma konusundaki isteklerini ciddi bir biçimde azaltabilecektir. Sanırım artık gerek ülkemizde gerekse Dünya’daki diğer tüm ülkelerde toplumların yetkililerden beklediği, yeni kısıtlamalar yerine hastalığın tedavisine yönelik umut verici açıklamalar. Bu çerçevede yapılması gereken, tüm Dünya’daki bilim insanlarının ortak hareket ederek hastalığın tedavisi ve aşıya yönelik çalışmaları hızlandırmaları… Birleşik Krallık Oxford Üniversitesi’nin yapmış olduğu ve 16 Haziran’da kamuoyuyla paylaşılan klinik deney sonuçları, COVID-19 salgınına yönelik ümit verici gelişmelerden… Yapılan bu çalışma sonuçlarına göre “Dexamethasone” adlı ilacın, COVID-19 nedeniyle entübe edilen hastalarda ölüm oranını üçte bir, oksijene ihtiyaç duyan hastalarda ise; beşte bir oranında azalttığı ifade ediliyor (World Health Organization, 2020). Dilerim bu tür olumlu araştırma sonuçlarıyla önümüzdeki süreçte daha sık karşılaşır ve en kısa sürede bu salgını atlatırız.

Sağlıklı günler dileklerimle…

Doç. Dr. Çiğdem Börke TUNALI

Kaynak: World Health Organization (2020). “WHO Welcomes Preliminary Results about Dexamethasone Use in Treating Critically Ill COVID-19 Patients”, News Release, https://www.who.int/news-room/detail/16-06-2020-who-welcomes-preliminary-results-about-dexamethasone-use-in-treating-critically-ill-covid-19-patients, 18.06.2020.  

Posted in Uncategorized | Leave a comment

A Comparison of Gender Inequality between Turkey and the European Union Countries

What is gender inequality? It is not easy to give a sole answer to this question since gender inequality is a multi-dimensional concept. According to A. Parziale, gender inequality is defined as “allowing people different opportunities due to perceived differences based solely on issues of gender” (Parziale, 2008: 977). Although anyone can be exposed to gender-based inequality this issue is almost always addressed as peculiar to women (Parziale, 2008: 977).

As it is stated in the previous paragraph, since defining gender inequality is not an easy task, measuring and analysing gender differences in different countries require to take into account multifaceted structure of this phenomenon. Currently, there are two indexes which are widely used by researchers to make comparisons among countries. The first one is the Gender Inequality Index (GII) which is calculated by United Nations Development Programme and the second one is the Global Gender Gap Index introduced by World Economic Forum in 2006. The Gender Inequality Index indicates a percentage loss to potential human development due to deficiencies in the dimensions included in the index (United Nations Development Programme, 2013). So, higher values of this index show lower achievement. The Global Gender Gap Index compares national gender gaps on economic, political, education and health-based criteria and provides country rankings. The Global Gender Gap Index takes the values between 0 and 1 and while the lowest score, 0, means complete inequality the highest score, 1, means complete equality (World Economic Forum, 2013: 5, 6). So, for the Global Gender Gap Index, higher values imply more equality between men and women.

After this brief explanation about the two indexes, let’s have a look at the rankings of the European Union countries and Turkey according to these indexes.

Table 1 shows the Gender Inequality Index 2012 which is calculated by the United Nations Development Programme. Unfortunately, the loss to potential human development due to gender inequalities is highest in Turkey and Turkey is the last country in terms of gender equality within the European Union countries.

According to the Global Gender Gap Index 2013 (Table 2), Turkey is again placed on the last among the European Union countries and the rank of Turkey is 120 within 136 countries.

When these two indexes are taken into account it becomes obvious that Turkish women still experience much more inequalities than the women who live in a European Union country. Without no doubt, changing present situation of Turkish women is not an easy process and in my view, women should take on more responsibility than men in order to change current circumstances in favour of themselves.

References

Parziale, A. (2008) “Gender Inequality and Discrimination”, Encyclopeadia of Business Ethics and Society, Editor: R. W. Kolb, UK, pp.977-981.

United Nations Development Programme (UNDP) (2013) Gender Inequality Index 2012, http://hdr.undp.org/en/statistics/gii.

World Economic Forum (WEF) (2013) Global Gender Gap Report 2013-The Global Gender Gap Index 2013, http://www.weforum.org/reports/global-gender-gap-report-2013.

Tables

 

Table 1: Gender Inequality Index (2012)
Rank Country Score
1 Netherlands 0.045
2 Sweden 0.055
4 Denmark 0.057
6 Germany 0.075
7 Finland 0.075
8 Slovenia 0.08
9 France 0.083
11 Italy 0.094
12 Belgium 0.098
14 Austria 0.102
15 Spain 0.103
16 Portugal 0.114
19 Ireland 0.121
20 Czech Republic 0.122
22 Cyprus 0.134
23 Greece 0.136
24 Poland 0.14
26 Luxembourg 0.149
28 Lithuania 0.157
29 Estonia 0.158
32 Slovakia 0.171
33 Croatia 0.179
34 United Kingdom 0.205
36 Latvia 0.216
38 Bulgaria 0.219
39 Malta 0.236
43 Hungary 0.256
55 Romania 0.327
68 Turkey 0.366
Source: UNDP, Gender Inequality Index 2012, http://hdr.undp.org/en/statistics/gii

 

 

Table 2: Global Gender Gap Index (2013)
Rank Country Score
2 Finland 0.842
4 Sweden 0.813
6 Ireland 0.782
8 Denmark 0.778
11 Belgium 0.768
12 Latvia 0.761
13 Netherlands 0.761
14 Germany 0.758
18 United Kingdom 0.744
19 Austria 0.744
21 Luxembourg 0.741
28 Lithuania 0.731
30 Spain 0.727
38 Slovenia 0.716
43 Bulgaria 0.710
45 France 0.709
49 Croatia 0.707
54 Poland 0.703
59 Estonia 0.700
70 Romania 0.691
71 Italy 0.689
74 Slovak Republic 0.686
79 Cyprus 0.680
83 Czech Republic 0.677
84 Malta 0.676
87 Hungary 0.674
120 Turkey 0.608
Source: WEF, The Global Gender Gap Index 2013, http://www.weforum.org/reports/global-gender-gap-report-2013
Posted in Uncategorized | Leave a comment

Installing User Written Programs to Stata-A Brief Explanation

Today, I would like to explain how to install user written programs to Stata. Generally, if you know the program that you want to install the usual way is to write the command “findit program name” to the Stata command window. This command searches Stata’s help files, web site and UCLA’s large statistics web site. You can easily install the program to your computer by clicking the relevant bacode.

However, there are some programs such as PVAR that you cannot use this method to install the programs to your computer. Yet, installing these programs is as easy as using the “findit” command. For instance, let’s suppose that you want to use PVAR program in one of your researches. PVAR program is written by Inesa Love and it enables you to estimate a Panel VAR Model. Love’s program was employed in I. Love and L. Zicchino, “Financial Development and Dynamic Investment Behavior: Evidence from Panel VAR”, The Quarterly Review of Economics and Finance, Volume:46, Issue:2, 2006, pp.190-210. You can access the program by using internet and if you want to use this program I. Love asks that you acknowledge the use of the program on the front page and by citing her paper mentioned above. After finding the program files and installing them to your computer, you will see helm.ado, helm.hlp, pvar.ado, pvar.hlp and sgmm.ado files in the zip file. The only thing that you should do is to copy every item and then paste them into the Stata’s ado files. Some researchers may have difficulties to find the directory of Stata’s ado files. Generally, these files are in your computer’s program files. So, go to computer-hard disk c or d-program files and find Stata. Open this file and you will see the ado file. Open ado file and paste the program into the relevant file. In the ado file you will see files which are called by letters such as a, b and c. So, for example if you copy pvar.ado, you should paste this file into the file called as p. After pasting all of the programs into the relevant files you will be able to estimate your model by using Stata.

Hope this brief note helps all of researchers who have difficulties in installing programs into their computers…

 

Posted in Uncategorized | Leave a comment